1919 yılında başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında, 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisinin kurulmasıyla yeni bir devletin temeli atılmış oldu. 24 Nisan 1921’de Teşkilatı Esasiye Kanununda mahalli idarelerden bahsedilmektedir. (Mad. 11, 12, 13,14) Ancak lafzı olarak belediyeden bahsedilmemektedir.Bu dönemde Ankara, Türkiye’nin başkenti olmuş, 1924 tarihli ve 417 sayılı kanunla da şehrin adı ‘’Ankara Şehremanetine’’ çevrilmiştir. Bu düzenleme ile Cumhuriyet yönetimi de, başkent belediye yönetiminin diğer belediyelerden ayrılması ve ayrı kanunla düzenlenmesi prensibine devam etmiştir.
Ankara Şehremaneti bir daireden ibarettir. Şehremini İçişleri Bakanı tarafından atanıp, İstanbul Şehremini’ni yetki ve görevlerine sahiptir. Şehreminin başkanlığında, fenni işler, sağlık, hesap, sözleşme hukuk müdürlerinden oluşan bir Emanet Encümeni (Genel Kurulu) bulunur. Bu kurul vilayet belediye meclislerinin görev ve yetkilerine sahiptir.
Yine bu dönem içerisinde, 423 sayılı Belediye Vergi ve Resimleri Kanunu ve 486 sayılı Belediye Cezalarına İlişkin kanun çıkartılmıştır. Ayrıca, 1924 Teşkilatı Esasiye Kanununun 85. maddesinde de belediyelerden bahsedilmektedir.
1930 yılında yürürlüğe giren 1580 sayılı belediye Kanunu, hemen onun ardından yürürlüğe giren 1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve 1933 tarihli 2290 sayılı Belediyeler Yapı ve Yollar Kanunun belediyelerimiz için önemli düzenlemeler getirmiştir.
Özellikle 1580 sayılı kanunun, o yılların şartları içinde her türlü yerel hizmeti belediyelere görev olarak vermesi (Mad.15), ayrıca onları, bu görevleri yaptıktan sonra beldelerin ve belde halkının yararına olabilecek her türlü girişimde bulunmakta yetkili kılınmıştır. (Mad 19). Bununla beraber, Ankara ve İstanbul’da belediye ve valiliğin birleşik bir idarede bütünleşmesini öngörmüş ve yine o yıllar gereği oldukça etkili bir vesayeti de devam ettirici hükümler getirmiştir. (Mad. 94, 95,96)
Sonraki yıllarda Belediyeler Bankasının kurulması (1933), İstanbul’a geçmişte yabancı kuruluşlara imtiyaz usulü ile yapım ve işletilmesi verilmiş içme suyu sağlanması, şehir içi ulaşımının belediye veya bağlı kuruluşlara aktarılması gibi, belediyeleri güçlendirici bazı tasarruflarda bulunuldu ise de, kaynak yetersizliği nedeniyle ilgili kuruluşlar, görevlerini yeterince yerine getirmediğinden , bu görevler zamanla merkezi idarece üstlenilmiştir. Böylece belediyelerin görev ve yetkilerinde bir gerileme oldu. İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği sıkıntılar bu gerilemeyi artırdı. 1948 yılında 5237 sayılı kanunla yenilenen belediye gelirlerinin sabit rakamlardan oluşması da belediye idarelerini iş görmez hale getirmiştir.
1960 yıllarında yeni düzenleme arayışları başlayarak ‘’Planlı Kalkınma’’ tercihleri gelişti ve beşer yıllık süreyi kapsayan Kalkınma Planları belediyeler açısından bazı düzenlemeler getirdi.
1961 Anayasasının mahalli idareleri il, belediye ve köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve genel karar organları, Anayasanın 55. maddesindeki esasa uygun olarak, halk tarafından seçilen, kamu tüzel kişileri olarak tanımlayarak, aynı zamanda bu idareler görevleri ile orantılı olarak gelir kaynakları sağlanmasını öngördü. (Mad. 116)
Yine bu yıllarda hükümetler belediyelerin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları hafifletme çareleri aramış, büyük şehir belediyelerine de çeşitli yollarla kredi olanakları vermeye yönelmiş, aynı zamanda küçük kasabaların muhtaç oldukları belediye binası, dükkan, otel, mezbaha, park, bahçe, vs. tesislerin yapımında karşılıksız destek uygulamasını geliştirmişlerdir. Bununla beraber 1946’dan beri yerel yönetimlerin kamu harcamalarındaki payı giderek düşmüştür.
12 Eylül 1980 ihtilali ile büyük kentlerin yakınındaki belediyelerin, halka hizmet götüremedikleri gerekçesiyle, Sıkıyönetim Komutanlarının koordinesinde ve onların emredecekleri şekilde ana belediyelere bağlanması öngörülmüştür.
Üç yıl süren askeri yönetimde belediyeler konusundaki kararın ilki, belediye organlarının feshine ve belediye başkanlarının atanmasına ilişkindir. Bu kararın alınmasındaki ilk sebep Belediyelerin hizmeti aksatacak kadar politize olması ve anarşik olaylara karışarak anarşistleri korumaları, ikincisi ise, mahalli idarelerin, özellikle belediyelerin maliyesine ilişkin. Bunun için de 2 Şubat 1981 tarih ve 2380 sayılı ‘’belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinin Pay Verilmesi Hakkında Kanun’’ çıkarılarak, genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden belediyelere % 5 pay verilmiş ve mali açıdan bir rahatlık sağlanmıştır. Bu oran 1985’den itibaren daha da arttırılmıştır.
1982 Anayasası dönemi; belediyeler açısından yeni düzenlemelerin olduğu bir dönemdir. İlk önce Anayasanın 127. maddesiyle bu konu düzenlenmiştir. Buna göre mahalli idareler; il, belediye ve köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuştur. Maddenin son fıkrasında ise, kamu hizmetlerinin görülmesi amacı ile mahalli idarelerin kendi aralarında Bakanlar Kurulunun izni ile birlik kurmaları ve bunun da kanunla düzenleneceğini belirterek bir bakıma büyük şehir merkezleri için özel yönetim biçimleri geliştirilebileceği hükme bağlanmıştır.
Bu dönemde 1580 sayılı Belediye Kanunu organik olarak aynı kalmakla beraber, buna 3030 sayılı yasa eklenmiştir. Bununla Türkiye’de normal belediye sistemine bir de büyük şehir belediyesi ve ilçe belediyeleri eklenmiştir. Ayrıca, 1985 tarihli 3194 sayılı yeni imar yasası çıkmıştır. Kasım 1983 seçimleri sonrası dönemin siyasal iktidarı belediyeler konusunda parlamentodan başka yasalar da çıkarmıştır. Bu yasaların özelliği, birtakım yetkileri merkezi idare organlarından alarak belediyelere vermesidir.
Yine Cumhuriyet Döneminde bir başka konu da yerinden yönetim ilkesinin giderek benimsenmiş ve genişletilmiş olmasıdır. Konuya ilişkin Kanuni Esasi’de, 1921 ve 1921 teşkilatı Esasiye Kanunlarında ayrıca merkeziyet usulü ile ilgili bir terim kullanılmamıştır. Bu terim sadece 1961 Anayasasında ‘’merkezden yönetim’’ şeklinde yer almıştır. Bundan önceki Anayasalarda ‘’devletin bütünlüğü’’ esas ilke olarak görülmekte, hatta ‘’tevs-i mezuniyet’’ ve tefrik-i vezaif’e yer vermesi olgusuyla birleştirildiğinde de merkeziyetin olağan kural olduğu, yani ülkenin bütünlüğünde merkeziyet usulünün geçerli olduğu görülür.
Yerinden yönetim, siyasi ve idarei yetkilerin bir bölümünün, merkezi idarenin dışındaki otoritelere aktarılması olarak tanımlanırsa 1961 Anayasası ile daha önceki Anayasalardan farklı olarak, doğrudan doğruya, açık ve ayrıntılı bir şekilde, hizmet yerinden yönetim ilkesi getirilmiş, idari ademi merkeziyet tamamlanmıştır. 1961 Anayasasının 112.maddesi yönetimin esaslarının, İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esasların dayanır hükmü ile belirlemiştir. Daha sonra 116. maddeyle de yerel yönetim kuruluşlarının, il belediye ve köy olduğunu ve organlarının halk tarafından seçilen kamu tüzel kişiler olarak tanımladığını görmekteyiz.
1982 Anayasası da ‘’idarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerindne yönetim esaslarında dayanır hükmünü getirmiştir. Yine 127.maddesi ile de bu yerel yönetimlerin il, belediye ve köy olduklarını belirtmiştir. 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası arasında konuya ilişkin bazı farklar olmakla birlikte bunların en önemlisi ‘’idari vesayet’’ konusudur. 1982 Anayasasının 127. maddesinde 1961 Anayasasından farklı olarak, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerinde vesayet yetkisi bulunduğu açıkça belirtilmiştir. (127. md/5)
Belediye işleri ile ilgilenen makamın eski adının Şehremaneti olduğu genellikle, İstanbul ya da şehir kültürü olan insanlar tarafından bilinir.
Ancak, şu da unutulmamalıdır kiİstanbul'un fethinden sonra kayıtlarda ismine rastlanılmaya başlanan şehremaneti ile bugünkü şehremaneti arasında fazla bir benzerlik yoktur. Eski şehremaneti, şehrin işlerini yürüten makamdan çok bir saray memuruydu.
Tarih-i Ata'da Şehremini ile Mimar Ağa ve adamlarına tamirat ambarı takımı deniliyordu ve bunlar, Yalı Köşkü ile Sepetçiler Kasrı'nda oturuyordu. Bazı resmi yazılarda, şehremanetinin olduğu yer "Askeri Müze ile Darphane Binası geçildikten sonra Asar-ı Atika Müzelerine inecek yolun sağ tarafında" olduğu yazılıdır. Ancak bugün, sözü edilen 'Eski Şehremaneti' binasından bir eser kalmamıştır.
Eski Şehremaneti, 1831 yılında kaldırılmıştır. Bugünkü "Belediye Başkanlığı"na benzer bir mevki olarak Şehreminliği, 1855 yılında kuruldu. Başlangıçta, günün icaplarına uygun bir teşkilat oluşturulamadı. Bunun üzerine İstanbul 14 belediye dairesine bölündü ve 6. Belediye Dairesi olan Beyoğlu "Numune Dairesi" şeklinde kuruldu.
Bu dönemde, İstanbul'da en derli toplu belediye binası işte bu 6. Daire-i Belediyye'nin kendisi için inşa ettiği binadır. Bugün de Beyoğlu Belediyesine hizmet veren bu bina, bir ara Şehremaneti'ni de içinde barındırmıştır.
Fatih, Kadıköy gibi belediyelerin binaları da, İstanbul'un belediye daireleri şeklinde yönetildiği dönemlerde inşa edilmiştir.
Şehremaneti, uzun bir süre de bugün Eminönü Belediyesi'nin kullanmakta olduğu binayı kullanmıştır.
Yeni Binalar
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Şehzadebaşı’nda Atatürk Bulvarı ile Şehzadebaşı Caddesi’nin kesiştiği yerde, Saraçhane Parkı’nın güneyindedir.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Belediye Meclisi, Belediye Encümeni, Genel Sekreter, Belediye Başkanına bağlı Özel Kalem ve Protokol Müdürlüğü, Ulaşım Koordinasyon ve Altyapı Koordinasyon Merkezleri, Savunma Sekreterliği ile 4 adet Genel Sekreter Yardımcısı, 10 adet Daire Başkanlığı, 35 adet Müdürlük ile Hukuk Müşavirliği Saraçhane’deki A ve B Bloklardan oluşan Belediye Sarayında görev yapmaktadır.
Teftiş Kurulu Başkanlığı, 7 adet Daire Başkanlığı ve 35 adet Müdürlük ise İstanbul’un çeşitli yerlerinde farklı binalarda bulunmaktadır.
Sarayın Yapımı
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin halen çalışmalarını sürdürdüğü Belediye Sarayı, 1953 yılında bir ulusal yarışma sonucunda birincilik alan mimar Nevzat Erol’un projesine göre yapılmıştır. Proje, yapımı aynı yıllara rastlayan İstanbul Hilton Oteli ile birlikte, uluslararası üslubun Türk mimarlığına yansıdığı ilk örneklerden biridir.
Bu yönüyle, belediye sarayı binası Türkiye mimarlığının gelişim sürecinde önemli bir dönüşümün işareti sayılmaktadır.
Belediye Sarayı iki ana kütleden oluşmaktadır. Yüksek ve dikdörtgenler prizması biçimindeki büro kitlesi ve yine yatık bir dikdörtgen prizma olan, başkanlık ve toplantı hacimlerine ayrılmış kitle.
Başkanlık bölümü, başkanlık dairesi, büro hacimleri, encümen odaları, toplantı ve sergi salonlarından oluşan ve büro bölümünden daha farklı olarak törensel kullanıma da yönelik olan bir düzenlemeye sahiptir. Bu bölümün üstünde, toplantı salonunu işaret eden ve çapraz tonoz biçiminde, hiperbolik bir eğrisel örtü vardır. Proje sahibi, bu örtü biçimini, karşısında bulunan Şehzade Camii’nin örtü sistemine atıf yapan bir tasarım olarak tanımlamıştır.
Başkanlık bölümü, başkanlık dairesi, büro hacimleri, encümen odaları, toplantı ve sergi salonlarından oluşan ve büro bölümünden daha farklı olarak törensel kullanıma da yönelik olan bir düzenlemeye sahiptir. Bu bölümün üstünde, toplantı salonunu işaret eden ve çapraz tonoz biçiminde, hiperbolik bir eğrisel örtü vardır. Proje sahibi, bu örtü biçimini, karşısında bulunan Şehzade Camii’nin örtü sistemine atıf yapan bir tasarım olarak tanımlamıştır.
Başkanlık bölümü, başkanlık dairesi, büro hacimleri, encümen odaları, toplantı ve sergi salonlarından oluşan ve büro bölümünden daha farklı olarak törensel kullanıma da yönelik olan bir düzenlemeye sahiptir. Bu bölümün üstünde, toplantı salonunu işaret eden ve çapraz tonoz biçiminde, hiperbolik bir eğrisel örtü vardır. Proje sahibi, bu örtü biçimini, karşısında bulunan Şehzade Camii’nin örtü sistemine atıf yapan bir tasarım olarak tanımlamıştır.
Belediye Sarayı, abartılı olmayan mimarisi ile inşa edildiği tarihi çevreyle doğrudan ilişki kurmayan, ancak onu geriye de itmeyen modernist bir uygulamadır.
Belediye Sarayı’nın inşaat alanında, temel kazıları sırasında Roma ve Bizans dönemlerine ait mozaiklere ve Bizans döneminden kalma duvar kalıntılarına rastlanmıştır. Bu mozaikler, halen İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunmaktadır.
(Kaynak : Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi)
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, halihazırda ihtiyacı ancak başka yerlerdeki binaların da kullanılmasıyla karşılayabilen belediye sarayının günün ihtiyaçları da göz önünde bulundurularak inşa edilmesi konusundakii araştırmalarını sürdürmektedir.
Belediye Başkanları
Cumhuriyet ilan edildiğinde İstanbul’da yerel yönetici olarak Haydar bey (Yuluğ) görev yapıyordu. 14 Ekim 1930’da yerel seçimler yapıldı. İstanbul Umumi Meclisi, Vali ve Belediye Başkanı Muhittin bey tarafından 6 Kasım 1930’da açıldı. Mart 1957’de vilayet ile belediye ayrıldı. Bu arada imar çalışmaları nedeniyle Belediye Meclisi tarafından 1 Haziran 1957 tarihinde Adnan Menderes’e ‘’İstanbul Fahri Belediye Reisi’’ unvanı verildi.Cumhuriyet yönetimi de, başkent belediye yönetiminin diğer belediyelerden ayrılması ve ayrı kanunla düzenlenmesi prensibine devam etmiştir. 27 Mayıs 1960 sonrası şehrin yönetiminde bir süre istikrar sağlanamadı. 10 Haziran 1960 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile yeni seçimlere kadar belediye başkanlarının görevlerine son verilerek Belediye Kanununun 94.maddesi gereğince atama yoluyla başkanlar getirilmesi kararlaştırıldı. İstanbul’da üç yılda 7 kez belediye başkanı değişti. 1961 Anayasasına göre 27 Temmuz 1963 tarihinde çıkartılan yasa ile belediye başkanlarının seçiminde tek dereceli çoğunluk usulü getirildi. 17 Kasım 1963’te yerel seçimler yapıldı ve İstanbul’un seçimle belirlenen ilk belediye başkanı Haşim İşcan oldu. 3030 Sayılı Yasa ile başlayan Büyükşehir Belediyesi döneminin 26 Mart 1984 tarihinde yapılan ilk seçiminde Bedrettin DALAN belediye başkanı olarak seçildi.
BAŞKANLIK YAPTIĞI TARİH | BAŞKANIN ADI SOYADI |
---|---|
15 Nisan 1923 - 8 Haziran 1924 | Haydar Bey |
9 Haziran 1924 - 20 Ocak 1926 | Emin Erkul |
29 Ocak 1926 - 4 Aralık 1938 | Muhittin Üstündağ |
8 Aralık 1938 - 16 Ekim 1949 | Lütfi Kırdar |
24 Ekim 1949 - 26 Ekim 1957 | Fahrettin Kerim Gökay |
12 Temmuz 1957 - 5 Ekim 1957 | Kemal Hadımlı (vekil) |
29 Kasım 1957 - 11 Mayıs 1958 | Mümtaz Tarhan |
14 Mayıs 1958 - 24 Aralık 1958 | Ethem Yetkiner |
25 Aralık 1958 - 27 Mayıs 1960 | Kemal Aygün |
27 Mayıs 1960 - 14 Haziran 1960 | Refik Tulga |
14 Haziran 1960 - 24 Eylül 1960 | Şefik Erensü |
24 Eylül 1960 - 26 Şubat 1962 | Refik Tulga |
27 Şubat 1962 - 16 Mart 1962 | Turan Ertuğ |
8 Haziran 1962 - 22 Haziran 1962 | Kadri İlkay (vekil) |
17 Mart 1962 - 30 Ocak 1963 | Kamuran Görgün |
31 Ocak 1963 - 28 Şubat 1963 | Niyazi Akı (vekil) |
28 Şubat 1963 - 9 Aralık 1963 | Necdet Uğur |
10 Aralık 1963 -11 Mart 1968 | Haşim İşcan |
12 Mart 1968 - 6 Haziran 1968 | Faruk Ilgaz (vekil) |
8 Haziran 1968 - 9 Aralık 1973 | Fahri Atabey |
14 Aralık 1973 - 11 Aralık 1977 | Ahmet İsvan |
14 Aralık 1977 - 12 Eylül 1980 | Aytekin Kotil |
12 Eylül 1980 - 30 Ağustos 1981 | İsmet Hakkı Akansel (atamayla) |
30 Ağustos 1981 - 24 Eylül 1982 | Ecmel Kutay (atamayla) |
24 Eylül 1982 - 26 Mart 1984 | Abdullah Tırtıl (atamayla) |
26 Mart 1984 - 28 Mart 1989 | Bedrettin Dalan |
28 Mart 1989 - 27 Mart 1994 | Nurettin Sözen |
27 Mart 1994 - 6 Kasım 1998 | Recep Tayyip Erdoğan |
12 Kasım 1998 - 18 Nisan 1999 | Ali Müfit Gürtuna |
18 Nisan 1999 - 01 Nisan 2004 | Ali Müfit Gürtuna |
01 Nisan 2004 - 22 Eylül 2017 | Kadir Topbaş |
23 Eylül 2017 - 28 Eylül 2017 | Ahmet Selamet |
29 Eylül 2017 - 31 Mart 2019 | Mevlüt Uysal |
23 Haziran 2019 - | Ekrem İmamoğlu |
Cumhuriyet Öncesi Şehremaneti
İstanbul’un Pay-i Taht kabul edildiği 857 (1453) tarihinden 1247 (1831) yılına gelinceye kadar kayıtlarda ve eski kitaplarda devlet ricali ve memurları arasında “Şehremini” ismine tesadüf olunmaktadır. Fakat, İstanbul’un fethinden önce başkent edinilmiş olan Bursa ve Edirne’de “Şehremini” sıfatıyla bir memur istihdam edildiğine dair bir kayıt ve bilgi elde edilememiştir. Bundan dolayı, Şehremini unvanı ve görevinin Bizanslılardan alındığı zannedilmektedir. Çünkü şehreminlerine verilen tamirat ve inşaat görevinin İstanbul’un fethinden önce Subaşı tarafından ifa edildiğine Tac’üt Tevarih’in şu fıkrası delalet etmektedir: “Fatih, İstanbul’u teshir ve sur ve bârûsunu ta’mir ettikde Süleyman Bey nam kulunu İstanbul Subaşısı ta’yin ile ta’mir-i şehri ana tevfiz eyledi.” Şu halde, Osmanlı hükümeti İstanbul’da yerleştikten ve kurulduktan sonra Bizans idare teşkilatından bazı usuller aldığı gibi Şehremini unvan ve görevini de almıştır. Bizanslılar zamanında şehreminlerinin devlet binalarının tamirlerine memur oldukları, surların üzerindeki kitabelerden anlaşılmaktadır.
Şehreminlerinin esas görevlerinden biri de sarayda ve şehrin diğer yerlerinde hükümete ait inşaat ve tamiratın malzeme ve sairesini tedarik ederek bedelini ve çalışanların ücretlerini tesviye ve hesaplarını tutmaktan ibaretti. Şu açıklamalar gösterir ki, şimdiki şehremini tabiri ile o zamanki şehremini tabiri arasında kelime benzerliğinden başka münasebet yoktur.
Fatih Kanunnamesi’nde şehreminlerinin rütbe ve maaşı ile elkabı hakkında izahat veriliyorsa da görevi gösterilmemektedir. Ezcümle Kanunname’de deniliyor ki: “Meratibde; Defter Emini, anun altında Şehr Emini, anun altında Reisü’l Küttab otururlar. Ve Şehr Emini yüz yirmi akçeye mutasarrıf olur... Ve Defter Emini ve Şehr Emini Bölük Ağaları’na tasaddur ede. Amma Defter Emini pâyede Defterdâr’a karîbdir. Şehr Emîni, Reisü’l Küttab’a da tasaddur ede.” Kanunname’de, Saltanat hanedanı ile bütün memurlara elkablar tahsis olunduğu gibi şehremini için de şu elkab ile hitab edilmesi açık şekilde ifade edilmiştir: “Şehremini ve Reisü’l Küttab’a böyle yazıla: İftiharu’l e’ali ve’l e’azım, muhtaru’l ehali ve’l ekarim, el-muhtassu bi-mezid-i inayeti’l meliki’d daim.” Şehremini, yalnız pay-ı tahtta değil, vilayetlerde, önemli şehir merkezlerinde de vardı.
Mesela Evliya Çelebi o zaman Osmanlı hakimiyetinde bulunan Budapeşte’nin amir ve hakimlerini saydığı sırada orada bir şehremini bulunduğunu zikrettiği gibi Bağdad için dahi: “Kırkbirinci hakim şehreminidir ki, askeri yokdur. Amma şehrin cümle umuru bundan sorulur” demektedir. Yine Evliya Çelebi, Saraybosna şehrinden bahsederken “Şehremini ile şehir kethüdasının cümle esnaf ve tüccar ve a’yan ve eşrafa sözü geçer” demesine bakılır ve Bağdat hakimleri arasında “Kırkıncı zabit Mimarbaşı’dır ki beş yüz adamı ile kale imaretindedir” tarzındaki izahatı dikkat nazarına alırsa taşradaki şehreminlerinin imar ve inşaat ile meşgul ve muvazzaf olmayıp görevleri şehir kethüdalığından ibaret olduğu anlaşılır.
Kahire şehrindeki Şeyhu’l Beled’in de bunlara karşılık bir memuriyet olduğu zannedilmektedir. Evliya Çelebi, eserinin bir başka yerinde şöyle diyor: “Mahsuldar-ı emanetdir. Her şey bu şehreminlerinin eliyle olur. Miri meremmatı ve binaları bunun eliyle tamir olunur. Senevi iki, üç bin kise muhasebesi görülür. Üç yüz nefer tevabii vardır.” 857 (1453) tarihinden 1247 (1831) tarihine kadar devam eden şehreminliği, anılan tarihte kaldırılmıştır. Gerçi, 1271’de (1855) tekrar ihdas edilmişse de, eski şehremaneti ile bunun bir münasebeti yoktur.
Yeni Şehremaneti
Özellikle 19. Yüzyılda, bugün ‘belediye hizmetleri’ dediğimiz hizmetler layıkıyla yerine getirilmiyordu. Hem İstanbul halkı, hem de İstanbul’a gelen Avrupalı ziyaretçiler bu durumdan şikayetçiydiler. Devlet ricali de bu gibi tenkitleri işitiyordu. Bundan dolayı, 1271 (1855) tarihinde Avrupa belediyeleri tarzında bir Şehremaneti kurulması ihtiyaç halini almıştı. Bu ihtiyaçlar doğrultusunda Meclis-i Ali-i Tanzimat kararıyla kurulan ‘’şehremaneti’’ ve ‘’şehir meclisi’’ İstanbul’da çağdaş belediyecilik anlayışının bir başlangıcı olmuştur.
16 Ağustos 1855 tarihli Takvim-i Vekayi’de yayınlanan resmi tebliğe göre, ‘’Dersaadet ve Bilad-ı Selase’de şehremaneti unvanıyla bir memuriyet-i cedide yapılması ve icap edenlerden mürekkep bir şehir meclisi kurulması’’ öngörülüyor; aynı zamanda o güne kadar şehir hizmetlerini yürütmekte olan İhtisab Nezareti lağvediliyordu.
Şehremaneti Nizamnamesi, İstanbul halkının temel ihtiyaç maddelerini sağlamak; narhı düzenlemek; yol ve kaldırımları yapmak; kentin temizlik işlerine bakmak; çarşı ve pazarları denetlemek ve önceden İhtisab nezareti tarafından toplanan devlet vergi ve resimlerini hazine adına toplamak görevlerini şehremanetine veriyordu. Şehremaneti şehremini, şehir meclisi ve komisyondan oluşuyordu.
Şehremini, İstanbul’da oturan her sınıf Osmanlı’dan temayüz etmiş esnaftan oluşan 12 kişilik şehir meclisine başkanlık yapıyordu. Padişah tarafından göreve atanan şehremini, aynı zamanda Meclis-i Vala’nın da doğal üyesi vasfına sahipti. Şehir meclisi, haftada iki gün toplanıyordu. Temel ihtiyaç maddeleri ve narhla ilgili konularda karar mercii olan meclis, şehrin temizlik ve tanzimi için Meclis-i Tanzimat’a sunulmak üzere layihalar düzenliyordu.
Şehremanetinin kendine ait gelir kaynakları yoktu. Emanete ait hizmetler devlet bütçesinden karşılanıyordu. 1271’de Şehremaneti adıyla kurulmuş olan yeni memuriyetten beklenilen fayda elde edilemedi. Bir yıl sonra Şehir Meclisi teşkilatı lağvedildi ve ileriye tehir edildi. Bu karışıklık hali 1274 (1857) yılına kadar devam etti. 1857 yılında, Avrupa’da bulunmuş ve şehircilikle ilgili konularda bilgi sahibi olan kimselerden oluşan bir komisyonun İstanbul’da belediyenin ne tarz ve şekilde olması gerektiğine dair görüş belirtmesi istendi. Komisyon, bir mazbata düzenleyerek bu konudaki görüşlerini arzetmişse de, bu görüşler doğrultusunda bir tasarrufta bulunulup bulunulmadığına dair bir bilgi tespit edilmemiştir. Daha sonra hükümet, yine Avrupa görmüş, bilgili ve ihtisas sahibi kimselerden bir komisyon teşkil ederek “Nümune Dairesi’ni kurdu.
İstanbul’u on dört belediye dairesine bölen 28 Aralık 1857 günlü nizamname uyarınca, bir bakıma ‘pilot bölge’ olarak belirlenir. Beyoğlu ve Galata’dan oluşan Altıncı Belediye Dairesi bir süre için Şehremaneti’nin temel hizmetlerini üstlendi. 6 Ekim 1868 günlü Dersaadet İdare-i belediye Nizamnamesi ile, diğer dairelerin de faaliyete geçirilmesine başlandı, ancak bu uzun bir zaman aldı. Dersaadet İdare-i Belediye nizamnamesi ile kurulması kararlaştırılan on dört belediye dairesinin tamamının açılmasına gelirlerin yetersizliğinden dolayı imkan bulunamamış iken, 5 Ekim 1877 günlü Dersaadet Belediye Kanunu ile önceki yasal düzenlemeler kaldırılmış ve İstanbul şehremanetinin 20 daireye ayrılmasına karar verilmiştir. Bu Kanuna göre şehremanetinin organları arasında şehremini, şehremaneti meclisi ve Cemiyet-i Umumiye-i Belediye bulunuyordu.
İstanbul’daki belediye dairelerinin sayısı ve belediye işlerinin yürütülmesi konusundaki kararlar zaman zaman değişiklik gösterdi ve sonunda Cemil Paşa 17 Kanun-ı Evvel 1328 (30 Aralık 1912) tarihli geçici kanunla İstanbul’da 9 idare şubesine sahip bir Şehremaneti teşkil ettirdi. Böylece, belediye muamele, icraat ve harcamalarını bir merkezde toplattırdı. Bu kanunla, eski belediye dairelerinin hükmi şahsiyeti şehremanetinin şahsiyeti içinde eritiliyordu. Cumhuriyet’in ilanına kadar, önemsiz bazı değişikliklere rağmen, belediye işleri bu kanun çerçevesinde icra edildi. 3 Nisan 1930 tarihli Belediye Kanunu ile şehremaneti, görevlerini İstanbul Belediyesi’ne devretti.
İstanbul, tarih sahnesine çıktığı ilk devirlerden bu yana hep önemli bir şehirdi. Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar başkent olma imtiyazını da hemen hemen her devirde üzerinde taşıdı. Bu nedenle, İstanbul’la ilgili şehircilik hizmetleri, çoğu kez kralları, imparatorları, padişahları ilgilendirdi.
Osmanlı döneminde, şehirle ilgili hizmetlerden kadılar sorumluydu. Kadılar, şehirdeki bütün hizmetleri koordine ediyordu. Kadı’ya, bu görevlerinde Subaşı, Böcekbaşı, Çöplük Subaşısı, Mimarbaşı gibi yeniçeri ocağına bağlı zabit ve görevliler yardım etmekteydi. İstanbul’un ilk kadısı, Fetih’ten sonra tayin edilen Hızırbey Çelebi idi. Osmanlı devrinde İstanbul’da 422 kadı görev yaptı. Bir ara, Belediye’nin işlevlerini İhtisap Nezareti üstlendi.
Osmanlı devrinde bugünkü belediyelerin işlevini gören kurum Şehremaneti idi. Belediye başkanlarına Şehremini adı veriliyordu. Bugünkü anlamda bir şehir yönetiminin kurulması, Tanzimattan sonra, Kırım harbi sırasında, Osmanlı ile aynı saflarda yer alan müttefiklerin etkisiyle gündeme geldi. 1854’te, Meclis-i Vâlâ tarafından bir nizamname hazırlanarak, Dersaadet’te (Suriçi’nde) ve Bilâd-ı Selâse’de (Galata, Üsküdar ve Eyüp Sultan) Şehremaneti ünvanıyla yeni bir memuriyet ihdas edilmesi ve bir Şehir Meclisi kurulması kararlaştırıldı.
İstanbul’un, 1855’te göreve gelen ilk Şehremini, Salih Paşa idi. 1877’de çıkarılan Vilâyât ve Dersaadet Belediye Kanunu İstanbul Şehremaneti’ni 20 belediye dairesine ayırıyordu. Şehremaneti’nin organları, Şehremini ve Şehremaneti Meclisi’ydi. Şehremaneti Meclisi, Padişah tarafından atanan 6 üye ve Şehremini ile birlikte 7 kişiden oluşuyordu.
1913’te çıkarılan Dersaadet Teşkilat-ı Belediyesi Hakkında Kanun-ı Muvakkat, şehir yönetimini yeniden düzenledi. Bu düzenleme, diğer belediye dairelerini kaldırıyor, İstanbul’u tek bir belediye dairesi ve dokuz idare şubesi altında topluyordu. Şehremaneti Meclisi’nin yerine de Encümen-i Emanet kuruldu.
Cumhuriyet kurulduktan sonra uzun süre belediye hizmetleri valilik tarafından yürütüldü. 3 Nisan 1930’da çıkarılan 1580 sayılı belediyeler yasası ile belediye hizmetleri yeniden düzenlendi. İstanbul, belediyeye bağlı 10 şubeye ayrıldı. Şehremaneti ve Şehremini ünvanları kaldırıldı. Halk tarafından seçilen Cemiyet-i Umumiye-i Belediye ve özel idare işlerini yürüten Meclis-i Umumi-i Vilayet de kaldırılarak ikisinin yerine seçimle işbaşına gelen İstanbul Umumi Meclisi kuruldu.
İstanbul’da, 1923’ten 1957 yılına kadar vilayet ve belediye hizmetleri valiliğin uhdesinde kaldı. 1 Mart 1957’de belediye ile özel idare tekrar birbirinden ayrıldı. Belediye ve özel idare işleri, halk tarafından seçilen Belediye Meclisi ve Vilayet Meclisi’nin yetki ve denetimine bırakıldı.
27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinin ertesi günü Belediye ve Vilayet meclisleri feshedildi. 1961 Anayasası’yla belediye başkanlarının seçimle işbaşına gelmesi kuralı getirildi. 17 Kasım 1963’te yerel seçimler yapıldı.
İstanbul’da seçimle işbaşına gelen ilk belediye başkanı Haşim İşcan oldu. 4 Aralık 1981 günü çıkarılan 2561 sayılı yasa ile büyük şehirlerin yakın çevresindeki yerlerin ana belediyelere bağlanması kararlaştırıldı. 8 Mart 1984’te Büyükşehir Belediye Kararnamesi kabul edildi. Aynı yıl, 23 Mart’ta da Büyükşehir Belediyesi Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname yayımlandı. İstanbul, Ankara ve İzmir’de Büyükşehir Belediye Başkanlıkları kuruldu. İstanbul’da Seçimle işbaşına gelen Belediye Başkanları’nın yönetimi 12 Eylül 1980’e kadar devam etti. 1980-84 arasında, İstanbul askeri yönetim tarafından atanan başkanlar tarafından yönetildi. 26 Mart 1984’ten beri İstanbul’un Belediye Başkanları seçimle göreve geliyor.